Berlin'de hakimler var... Burada da var mı?


"Berlin’de hakimler var...!"

Kral II. Frederic güçlü bir kraldır. Yolda giderken bir tepede çok güzel manzaralı bir yer görür. Burasını kendisine saray yapmak ister. Fakat orada bir değirmen vardır. Eski bir değirmen. Kralın askerleri hemen değirmenciye kralın isteğini bildirirler. Değirmenci:
“Burası satılık değildir” der.
Değirmenci inatçı ve aksidir. Satmamakta ısrarlıdır. Askerleri oradan uzaklaştırır. Bunun üzerine Kral onu yanına çağırır. Şöyle der:
“Sanırım askerlerim isteğimi size iyi anlatamamışlar. Ben bulunduğunuz alana saray yaptırmak istiyorum. Değeri ne kadardır? Kaç para istersin?”
Değirmenci:
“Ben değirmenimi satmıyorum. Burası bana babamdan hatıra. Babama da dedemden hatıra. Bahçesinde ikisinin de mezarı var. Ben de öldüğümde oğluma bırakacağım.”
Çevresindeki insanlar değirmencinin deli olduğunu düşünürler. Bunun üzerine Kral Frederic ne istediğini ikinci kez açıklar:
“Yanlış anladınız herhalde. Orayı ben satın almak istiyorum. Kaç para istiyorsunuz?”
Değirmenci:
“Yoo yanlış anlamadım. Dün adamlarınız da böyle söyledi. Tekrar edeyim, yerimi satmıyorum…”
“Delirdin mi sen? Sana vereceğim parayla onun gibi yüzlerce değirmen yaptırırsın. İnat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim”
Değirmenci:
“Senin paran çok. Sen de ülkenin istediğin yerine saray yaptırabilirsin. Satmıyorum…”
Kral:
“Be adam senin karşında koskoca kral var. Bana karşı mı geliyorsun. İstersem zorla alırım.”
Değirmenci:
“Hayır Alamazsın… Asıl sen, Berlin’de hâkimler olduğunu unutma. Hiçbir güç, hiçbir siyasal iktidar, hatta kral bile adaletten üstün değildir… Kimse adaletin üstüne çıkamaz. Aksi takdirde orada oturamaz…”
Kral bu cevap üzerine ıslah ettiği mahkemelerin adaletinin 
kendi aleyhine bile güvenildiğini anlar ve 
tarihe geçen şu ünlü sözünü söyler: 
"Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile olsa adaletten üstün değildir. 
Hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz."

Kral İkinci Friedrich bu yel değirmeninin Prusya Krallığı devam 
ettikçe korunmasını ister ve onun daha altında olan tepeye sarayını 
diker ve adını da değirmencinin ismi olan Sans-Souci Sarayı koyar.

*

Saray ve değirmen günümüzde hala orada bir "Adalet Simgesi" 
olarak yan yana ve birlikte durmaktadır.

Ne güzel bir adalet ki, kralın arka bahçesinde bir değirmenci... 
Adalet, bir kralı ve bir değirmenciyi dost etmiştir. 

Ve belki kim bilir, sabahları Prusya Kralı II. Frederick arka bahçeye 
çıktığında değirmenci seslenir ona;
- "Hey Frederick, ekmek yaptım göndereyim mi?"

Ve belki, Prusya Kralı ​II. Frederick der ki;
- "Adalet her sabah bana, taze ve sıcak bir ekmek kokusuyla gelirdi." 
***
Bu olaydan yıllar sonra, bir Osmanlı Heyeti bir toplantı için Almanya’ya gider. Bu ziyaret sırasında bu hikâyeden söz edilir. Ama bu hikâye, Osmanlı heyeti içindeki genç subaylardan sadece birisinin ilgisini çeker. O, merak eder ve bu sarayı görmek ister, gruptaki arkadaşlarını da çağırır. Ama daha çekici eğlence yerleri varken diğerleri oraya gitmek istemezler.
O genç subay o hikâyedeki sarayı görmekte ısrarlıdır. Bir tek o merak eder bu adaletin simgesi olmuş yeri görmeyi. Değirmencinin değirmenini ve sarayı görmek için çıkar. Orayı bulur ve karşısına geçip saatlerce seyreder bu müthiş yapıları.
Saraya değirmencinin adı verilmiştir yani Sans Souci Sarayı. Ve sarayı görmekte bu kadar ısrarcı olan genç subay ise, ilerde, saltanat ve hilafeti kaldırıp, yerine Cumhuriyeti kuracak ola Mustafa Kemal’dir…
Şimdi bir soru: “Berlin’de hâkimler var; peki, burada da var mı?

Kırık Cam Teorisi...

Image result for kırık cam teorisi


Türkiye neden suç cenneti?
İnsanların Kırmızı ışıkta geçmesini önleyemiyorsanız yaşadığınız ülkenin bir suç cennetine dönüşmesini de önleyemezsiniz.

Nasıl mı? Yakından görelim.

Kırmızı ışık bir sembol,kurallara uymayı belirleyen bir
sembol. Aslolon şudur: Bir ülkede devlet tarafından konulan kurallar rahatlıkla ihlal edilebiliyorsa o ülkede suç işlemek alelade bir alışkanlık ve üstün bir davranış haline gelir. Zira sarsılan devlet otoritesidir akabinde dejenere olan bilinçaltımızdaki kurallara saygı duygusudur... Otoritesini koruyamadığınız devletin hiçbir fonksiyonunu da koruyamazsınız. Güvenlik ve kanunlar buna dahildir.

KIRIK CAMLAR TEORİSİ

"Suçlarla mücadeleyi nasıl başardın" sorusuna New York'un efsane Belediye Başkanı Giuliani'nin cevabı şöyle olmuştu..

"Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından bir tanesi kırıldığında, o camı hemen tamir ettirmezseniz, kısa sürede, yoldan  geçen herkes eline bir taş alıp, binanın tüm camlarını kırar. Benim yaptığım şey ilk cam kırıldığında onu hemen tamir ettirmek oldu. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri, bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım."

Çünkü siz bunu yapmadığınızda  insanlar o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, diğer camları da kırıyorlar. Ardından daha büyük suçlar geliyor; bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor.

Bunu anlayan New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüş. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri, hatta içki şişelerini yola atanları bile yakalayıp haklarında işlem yapmış.

Kırık Cam Teorisi" ABD'li suç psikologu Philip Zimbardo'nun 1969'da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilmişti.

Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı.

Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Olup bitenleri gizli
kamerayla izledi.

Bronx'taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı.

Ardından Zimbardo ile iki öğrencisi, sağlam kalan otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdılar. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (yani zengin beyazlar) da olaya dahil oldular.

Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale geldi. "Demek ki" diyordu Zimbardo, "İlk camın kırılmasına, ya da çevreyi kirleten ilk çöpe, ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz

SUÇ CENNETİ NASIL OLUŞUR

Kırmızı ışıkta geçilmesini önleyemiyorsanız küçük suçlara
mani olamazsınız. Küçük suçlara mani olamazsanız, büyük suçları engelleyemezsiniz.. Sonuçta ülkeniz sanıkların suç işlemekten endişe duymadığı bir suç cennetine dönüşür. Bunun akabinde suçlularla mücadelede yılgınlığa düşen kanun koyucu sanıklara taviz/af anlamına gelen lehe kanunlar çıkararak adalet denklemindeki erozyonu hızlandırır.

Küçük suçların görüldüğü ceza mahkemelerine bakalım.
Sürekli HAGB (Hükmün Açıklanmasını Geri Bırakma) kararları verdiğimiz sanıkların bir çoğu yeniden suç işleyerek mahkeme huzuruna gelmiyor mu? Hatta bu olay yargıçların şuuraltındaki adli dejeneresyon algısı nedeniyle sanığın kişiliğine bakılmaksızın tüm suçlar için HAGB uygulanması bir hakmış gibi algılanır ve onuncu kez HAGB kararı vermek alışkanlık halini alır.

Buna karşın mağdur ise adalete olan güveni sarsılmış ve kaderine boyun eğmek zorunda kalmıştır. Artık önünde iki seçenek vardır. Ya intikamını kendisi almalı yahut ateşi içine gömmelidir.

Sanık, ise hukuk sistemini test ettiği ilk eylemden büyük
bir zaferle çıkmış ve suç işlemenin korkulacak bir şey olmadığının idraki ile yeni suçlar için yola koyulmuştur.  İşlediği her suç kendine güven tazeletmiş ve bu statünün verdiği korku ile de topluma yönelik bir sindirme hareketine başlamıştır..

Mafya ve çeteleşmenin yolunu açan işte bu tablodur.

Bu yüzden diyoruz ki devlet yani kamu otoritesi bir kural koymuşsa onun takibini dört koldan yapmak zorundadır.  Bundan daha önemlisi devlet, koyduğu kuralların takibini yapmayan kamu görevlisini takip etmekle işe başlamalıdır. Takibin takibini yapmazsınız devlet muz cumhuriyetine döner.   Okulda, iş yerinde, sokakta, yolda veya deniz kenarında… İnsanlar kamu otoritesinin kendi koyduğu kuralları büyük bir titizlikle takip ettiği kanaatine varmalı ve bunu şuuraltına adeta kazımalıdır. Şuuraltına yerleşen bu algı insanların karakteri olur ve kurullara saygı bilinci gelişir. Olması gereken de budur zaten.

Bu sayede insanlar en küçük sorunlarda dahi kanunları
ihlali etmeyi ve suç işlemeyi değil hukuk önünde hesaplaşmayı ilke edinirler. Ancak tatbik edilen cezaların mağdurlar için tatmin edici bir nitelik arz etmesi şartıyla…

Unutmayın… Küçük hataları görmezden gelmişseniz bilin ki daha büyükleri yoldadır.