Stockholm Sendromunun Tarihçesi?
Polis, banka şubesine üç dakika sonra ulaştı ve içeriye giren ilk polis, soyguncunun ateşiyle yaralandı. Polis, soyguncuyla bir saat sonra iletişim kurdu. Jan Erik Olsson, yarısı İsveç Kronu, yarısı da döviz olmak üzere 3 milyon kron tutarında para ile, kapının önüne bir sürat arabası getirilmesini talep etti. Soyguncu bu şartlarının yanı sıra, cezaevindeki arkadaşı Clark Olofsson’un da bankaya getirilmesini istedi. Paraları teslim aldıktan sonra rehineleri yanına alarak, kapı önüne getirileck sürat arabasıyla banka şubesinden ayrılacaklarını söyledi.
Polis öğleden sonra, soyguncunun cezaevindeki arkadaşını bankaya getirdi. İçerisiyle bağlantı, cezaevinden getirilen Clark Olofsson aracılığıyla yürütülmeye başlandı. Akşam ise, kapının önüne bir Mustang park edildi. Talep edilen 1,5 milyon İsveç kronu da soygunculara teslim edildi. Soyguncular da rehinelerden ikisini bırakmayı önerdiler. Ama polis kuşatmayı kaldırmadı.
BAŞBAKAN OLOF PALME’YE TELEFON
BAŞBAKAN OLOF PALME’YE TELEFON
Soyguncular ve rehineler geceyi bankada geçirdi. Ertesi günü polis rehinelerle konuşmak istedi. Jan Erik Olsson, rehineleri teker teker gösterdi. Cezaevinden gelen soyguncu öğleden sonra polisle temasa geçerek, arkadaşının bankayı havaya uçurmak istediğini bildirdi. Gece içerden patlama sesi duyuldu. Kasaların patlayıcılarla açıldığı öğrenildi. Jan Erik Olsson, gece Başbakan Olof Palme’yi telefonla arayarak, olay yerinden serbestçe kaçabilmeleri için polis kuşatmasının kaldırılması yolunda polise emir vermesini istedi. Rehine kadın memurlardan biri de Palme ile konuşarak, soyguncunun talebinin yerine getirilmesi için yalvardı. Palme de kadına bu konuda yardımcı olmayacağını, soyguncu kabul ederse, rehineleri serbest bırakması karşılığında kendisini rehin olarak teslim edebileceğini söyledi.
Olof Palme’den istediğini koparamayan soyguncu, Dagens Nyheter gazetesini arayarak onlarla da konuştu.
Polis kordonunun dışında gazeteciler kritik bir durumu atlamamak için sürekli nöbet tutarken, halk da olay yerine yığıldı ve geceyi orada geçirmeye başladı. Radyo ve televizyonlar, her gelişmeyi anında aktarırken, olay başka ülkelerde de yankı yarattı.
HALK POLİSİ AGRESİFLİKLE SUÇLADI
HALK POLİSİ AGRESİFLİKLE SUÇLADI
Altı günlük gergin bekleyiş sırasında polisin tutumu halk arasında tepki yarattı. Polisi agresif bulan halk, soygunculara acımaya başladı. Pazarlık sırasında soyguncularla rehineler arasında iyi bir diyalog olduğu ve rehinelerin de polise kızdığı öğrenildi. Olay bu boyutuyla dünyanın ilgini çekerken, bu ruh hali ‘Stockholm sendromu’ diye anıldı ve zamanla benzeri durumlar için bu tanımlama kullanılmaya başlandı.
VİCDAN PUSULASI
VİCDAN PUSULASI
Soygunculardan Jan Erik Olsson’a on yıl hapis cezası verildi. Sekiz yıl sonra cezaevinden çıkan soyguncu, bir daha yasadışı işlere karışmadı. Önce domuz yetiştiriciliği yaptı. Ardından da Tayland’a taşındı.
Otuz yıl sonra, olay tüm ayrıntılarıyla tekrar anılıyor. Gazeteler Jan Erik Olsson’u Tayland’da buldular. Banka soygunu girişiminden sonra sakin bir yaşam seçen Olsson’un bir dükkan işlettiği öğrenildi. Clark Olofsson ise sadece bir yıl ceza aldı ancak o günden sonra işlediği sayısız suç nedeniyle çok az dışarda kaldı. Şu anda da Kopenhag Cezaevi’nde uyuşturucu kaçakçılığından dolayı aldığı cezayı çekiyor.
Stockholm sendromu bir anlamda vicdan pusulasındaki ibrenin yöneldiği manyetik çekim merkezini de gösteriyor. O manyetik çekim merkezi de, insanların davranışlarındaki makul ölçüden başka bir şey değil. Polis de olsa, asker de olsa fark etmiyor. Banka soyguncuları, rehinelerin hayatı tehlikeye atılmadan yakalanmış olsalar ve aldıkları cezadan çok daha fazlasına çarptırılmış olsalar bile, belki insanlar “Oh olsun” diyeceklerdi. Ama polis, insan hayatını tehlikeye atan davranışıyla halkın tepkisini üzerine çekti. Bunun sonucunda da halk, giderek soygunculara sempati beslemeye başladı.